19 Kasım 2010 Cuma

Kars’ta iki gün…

Bu kadar zenginliği barındırıp bir o kadar da yoksulluk ve terk edilmişlik kokan kaç şehir vardır Kars’tan başka? Yüzlerce yıllık Ermeni kiliseleri, 19’uncu yüzyıl Rus mimarisinin izlerini bugüne taşıyan tüf taşından yapılmış tek katlı evleri, Puşkin’in 1829’da şehre geldiğinde “Baktıkça Kars’ı nasıl ele geçirdiğimize şaşıp kalıyorum” dediği kalesi gibi güzellikleri değil Doğu Ekspresi’nin son istasyonunda bugün tek başına dikkat çeken. Tarihe tanıklık etmiş yapıların hemen yanıbaşlarında yükselen bakımsız, metruk binaları, is kokusunun sindiği ışıksız tenha geceleri ve sessizce akıp giden günlük hayatı, saldıkları kahredici yalnızlık rengiyle tüm bunları gölgeliyor ne yazık ki.



Ermenistan sınır kapısının kapatılmasıyla katmerlenen işsizlik ve şehrin kanayan yarası göç, onlarca etnik ve dini kökenden insanın yaşadığı bu şehri, evlerin camlarına asılı ‘satılık’ tabelalarının işgaline maruz bırakmış Rus işgalinden yaklaşık 100 yıl sonra. Bir zamanlar hayvancılığın merkezi olduğu halde ünlü hayvan pazarı bomboş, şehirde en fazla rastlanan işyeri ise meşhur Kars gravyer peynirinin satıldığı peynir dükkanları.

10 Kasım’da vardık Kars’a. Atatük Havalimanı sağolsun; THY uçağına biletsiz yolcu sokma ve şüpheli bir durum olmadığını 150 yolcuya el bagajlarıyla kültür fizik yaptırarak tespit etme başarısını, yolcular arasında bulunan 20’ye yakın gazetecinin şahitliğinde sergilediği için uçağımız yaklaşık iki saat gecikmeyle kalktı. Kars’a indiğimizde hava kararmak üzere olduğu için fotoğraf çekme işi de ertesi sabah gün doğumuna kaldı.
.



Kars’a sebeb-i ziyaretimiz ise; Eczacıbaşı Topluluğu’nun “Eczacıbaşı Hijyen Projesi” kapsamında fiziki şartlarını yenilediği Arpaçay Yatılı İlköğretim Bölge Okulu’nun (YİBO) açılış törenini izlemekti. Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği halinde Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde yürüttüğü ve 5 milyon TL’lik bir bütçe ayırdığı projeyle Eczacıbaşı, 2015 sonuna kadar 30 okulun derslik, yemekhane ve pansiyonlarında yer alan temizlik alanlarını (banyo ve tuvaletlerini) yenilemiş olacak. Proje sadece yenilemeden ibaret değil. Bugüne kadar binlerce öğrenciye kişisel hijyen ve tuvalet eğitimi verilirken, okullara temizlik ürünleri temin ediliyor, ayrıca topluluk çalışanlarından oluşan Eczacıbaşı Gönüllüleri tarafından da eğitim, sağlık ve çevre konularında çeşitli sosyal projeler hayata geçiriliyor. Bu kapsamda bir de bilgisayar odası armağan edilen Arpaçay YİBO’daki şenlik havası görülmeye değerdi. Düzenlenen resim yarışmasında dereceye giren ve yaptıkları resimlerin basılı olduğu tişörtler giydirilen 30 afacana ödülleri dağıtıldı. Açılış, öğrencilerin Kafkas dansı gösterisiyle sona erdi.



Bakın, yenilemesi daha önce tamamlanan Şanlıurfa Birecik YİBO’da beşinci sınıf öğrencisi olan Mustafa Karadaş ne diyor:

“Ben çok küçükken bizim köyde tuvalet yoktu. Sonra birgün babam evin önüne bir kuyu kazdı ve briketten bir tuvalet yaptı. Artık çok mutluydum. Annem evdeki çuvalları birbirine dikip kapı yaptı. Tuvaletimiz dışardaydı ve soğuk havalarda hiç gitmek istemiyordum. Yatılı okula geldiğimizde tuvaletler vardı ama çok kullanışlı değildi. Bu yıl o filmlerde gördüğümüz tuvaletlerin aynısını bizim okula yaptılar. Ve artık biz daha çok mutluyuz. Bize tuvaleti kullanmasını öğreten herkese çok teşekkür ediyorum.”

Arpaçay’da altıncı sınıf öğrencisi Kezban Gören’in bir dörtlükle ifade ettiği duygularıysa, farkında bile olmadığımız, belki de görmezden geldiğimiz bir problemin hallinin kilometrelerce uzaklıktaki insanlar için ne kadar mutluluk verici olduğunu gösteriyor:

“Ellerim tombik tombik
Kirlenince çok komik
Kirli eller sevilmez
Güzelliği görülmez”

Şüphesiz benzer sosyal faaliyetlere imza atan başka şirketler de var. Ama bu çocukların sevincinden alması gereken dersten ikmale kalanlar çoğunlukta. Basit dokunuşlarla güzellikleri ortaya çıkarmak, yıllardır süren ayıpları yavaş da olsa temizlemek mümkün. Çok uzaklarda bir okulda bir öğrenci sadece yeni tanıştığı fayans taşının mavi rengiyle mutlu olabiliyor. Haberiniz var mı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder