10 Ağustos 2010 Salı

Uykuyla kavga mevsimi

Bütün camlar açık, balkon kapısı da. Arada buzdolabının buzluk kapısı açılıp içine kafa uzatma eylemi de rutinleşmiş durumda. Ancak kâr etmiyor. Haber bültenlerinde ve gazetelerde rekor sayıda sıcak rekoru haberi, Kadıköy’de 61 derece, KKTC’de son 36 yılın, Moskova’da son 100 yılın rekoru, yüzde 90’larda gezinen nem oranları şeklinde uzayıp giderken iç sıkıntısını da rekora taşıyor.

Gündüz dayanması da zor ama esas kâbus geceleri. Saatler uzuyor, sokak usulca sessizleşiyor, zaten doğru düzgün bir şey olmayan televizyon iyice enerjinizi alıyor. Uykuya geçmek için genelde ilk deneme saatim olan 02.00 civarı “Acaba bu gece uyuyabilecek miyim” kaygısıyla yatağa uzandığım an sağdan sola ve hemen ardından soldan sağa dönüş rekoru denemelerim birbirini izlemeye başlıyor. Bu anlamsız denemeler için başlarda daha ısrarcıydım, uzun uzun dönerek bilincimi kaybedeceğim anı beklerken, artık en fazla birkaç deneme ve toplam 10 dakikalık bir süre sonunda kendimi elimde sigarayla ayakta buluyorum. Kaybedeceğimi bildiğim bir savaşta yıpranmaktansa keyif alacak bir şeyler yapmak daha cazip görünüyor.

Olumsuzlukları kullanılabilir ve işlevsel hale getirmek gerek. İlk sigaramla kettle’da kahve suyunun kaynamasını bekleyip var olan ama bedenimi alt edecek kadar güçlenemeyen uykumu iyice açmaya çabalıyorum. Pek de bir işe yaramayan pırpırı çalışma masasına taşıyıp ruh halime göre yazmaya ya da okumaya başlıyorum. Aslında acele etmeden, gecenin sessizliğinde tadını ala ala okumak için ideal bir zaman dilimi. Ama bir yandan da iyice biriken günün yorgunluğu motive olmayı zorlaştırıyor ve saatler ilerledikçe katmerleniyor. Sabah saatlerindeyse mücadele doruklarda. Uykunun ilk vurgun dalgası saat beş civarı gerçekleşiyor. Bunu atlatırsam ikinci dalga saat 07.00’de. Birkaç saat önce çağırdınızda size teslim olmayan uyku, bu kez sizi teslim almak için çok davetkâr vuruşlar gerçekleştiriyor. Ne yazık ki uyumak için artık geç kalınmış saatler ve bu dalgalara teslim olmak öğlene kadar uyuyakalıp günün yarısını feda etmek demek.

Bu yüzden bu sert vuruşları atlatıp kimi zaman hiç uyumadan işe gittiğim de oluyor, ancak bunun bedeli de gün ortasından itibaren hayatın tam bir kâbusa dönüşmesi. Gece oturmayı severim ve hemen her zaman gece yazdığım için en az haftada bir gün sabaha kadar oturmak artık alışkın olduğum bir şey. Ancak bunun günlük bir rutine dönüşmesi oldukça zorlayıcı. Neticede bu yaz çok zor geçiyor. Klima kullanımından kaynaklanan elektrik tüketim rekoruna bu yaz kişisel bir katkıda bulunamadım ama seneye bu rekorun önemli bir parçası olmaya kesinlikle kararlıyım. Zira bir daha böyle bir yaz geçiremeyeceğim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder