Orhan Pamuk’un yeni kitabı “Manzaradan Parçalar-Hayat, Sokaklar, Edebiyat”ın piyasaya çıkması için birkaç gün kaldı. Kitabın basın bülteni geleli beri yaklaşık 15 gündür sürdürdüğüm geri sayımın ve sona yaklaştıkça artan heyecan dolu bekleyişin aynısını, bundan önceki kitabı Masumiyet Müzesi iki yıl önce bugünlerde okuyucusuna kavuşmak için gün sayarken de hissediyordum.
Bu, her yazara karşı hissettiğim bir duygu değil. Ayrıca sadece bana ait de değil bu duygu, “Orhan Pamuk kitabını beklemek dönemi”nin heyecanını paylaşan çok fazla insan var. Benzeri sık yaşanmayan bir okuma keyfinin doruklarında gezdireceğinden neredeyse emin olunan bir kitaba erişebilmek için katlanılmaz bir merakın çekiştirdiği gelmek bilmeyen günler bir çeşit sabır testine dönüşür fanatik Pamuk okuru için. Üstelik bu ciddi bir hazırlık evresidir aynı zamanda. Elde okunan bir kitap varsa diğer bütün işler savsaklanıp ertelenerek hızla bitirilmeye çalışılır. Yeni bir kitaba başlanmak üzereyse kalan günlerde bitirilebilecek kalınlıkla olup olmadığına bakılır. Değilse hiç başlanmaz. Zihin, bir sonrakinin ne zaman tecelli edeceği belli olmayan bu müstesna an için yavaş yavaş boşaltılır. İpuçları toparlanır sağdan soldan; konusu öğrenilmeye çalışılır, nerede ve ne kadar sürede yazıldığı da. Kitabı okuma şansına erişebilmiş yayınevi editörlerinin yerinde olmak bile istenir.
Ve o gün geldiğinde erkenden kitapçıda alınır soluk. Raflar incelenir, kitabın bulunduğu reyonla ilk göz teması adımları hızlandırır. En pürüzsüz kopyaya sahip olmak birkaçını elden geçirip hafiye titizliğiyle incelemeyi gerektirir. Kapakta ve sırtta çizik, kırışıklık var mı, sayfalarda kayma ya da silik basılan bölümler var mı gibi sorular benim gibi takıntılı okur için olay yeri incelemesinin rutin ilk adımlarıdır. İtinayla yerleştirilir çantaya ve okuma mekânına doğru tutulan en uzun yolculuklardan biri başlar. Ben şayet iş günüyse kaytarmanın yollarını arayıp eve kapanmaya çalışırım açıkçası.
Başaramazsam da akşam evdeki seramoni hali önceden bellidir. Hızla yenen bir yemekten sonra dumanı tüten sert bir filtre kahve, üst üste yığılı sigara paketleri, küllük, kitap ayracı, not defteri ve birkaç kalemin itinayla yerleştirildiği sehpa koltuğun kenarına usulca çekilirken ve ilk sayfa çocuksu bir coşkuyla açılırken, kahve bittikten sonra alınacak çay da mutfakta yavaş yavaş demlenmeye başlamıştır. Eskiden okuduğum hiçbir kitabın satır altlarını çizemezdim. Bu takıntımı çoğu kitap için kırdım, ama Pamuk kitapları bunlara dahil değil. Ama okuma anının en zor tarafı bu değil. Bir an önce sonu gelsin diye hızla okumakla, bu keyif mümkün olduğu kadar uzasın diye okumayı yavaşlatma arasında bocalama evresi hüküm sürer bu aşamada. Kimi zaman biri kimi zaman diğeri galip gelir. Kitap bittiğinde hissettirdikleri de “Manzara’dan Parçalar” bittikten sonra yazacağım postun konusu olsun.
Newsweek Türkiye'de Kürşad Oğuz (itiraf ediyorum, daha piyasaya çıkmayan kitabı elinde gördüğümde kendisini çok kıskandım), “Büyük bölümü daha önce yayımlanmış olsa da, bir bütün olarak okunduğunda ‘Manzaradan Parçalar’ın bir hayli özel olduğu söylenebilir. Pamuk’un yaşlandıkça yalnızlaştığını anlattığı satırlardan babasının ölümüyle girdiği hesaplaşmaya, kitaplarında intikam aldığı kişilerden otuz bir çekmekle ilgili travmalara kadar uzanan bir ‘özellik’ bu” diye yazıyor bu hafta. Kitapla ilgili bahsettiğim ipuçları da o yazıda yer alıyor. Oğuz, Pamuk’un Türkçe’de yayımlanmamısş başka bir kitabının ABD’de “2010’un kalan günlerinde en çok beklenen kitaplar” listesinde gösterildiğini, geçen yıl Harvard Üniversitesi’nde verdiği edebiyat derslerinden oluşan kitabın ABD’de Kasım’da, Türkiye’de ise 2011 baharında okunabileceğini de belirtiyor.
Orhan Pamuk kitabını beklemek duygusu da belli ki Orhan Pamuk gibi uluslararası bir hal almış. Üstelik bu sefer biri bitmeden diğeri başlayan bir beklemeden bahsediyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder